Ajans kaosuna karşı Solve’nin çözümü: Tek Kaynak Modeli

Web tasarımda ‘ajans kaosu’ yaşamaktan yoruldunuz mu? Tek Kaynak Modeli (TKM) ile tanışın ve projelerin neden daha verimli bittiğini keşfedin.

Yazan: Adnan Alper Demirci • Yayın tarihi: 25 Ekim 2025 • • Etiketler: Yorum yapılmamış

Selam, işlere yoğunlaşınca farkında olmadan son yazıdan bu yana çok zaman geçmiş. Ben Adnan Alper Demirci, kurucusu olduğum Solve Yaratıcı Çözümler çatısı altında geniş beceri yelpazem dahilinde müşterinin ihtiyaç duyduğu her şeyi yapıyorum. Hazır sizi yakalamışken gelin, merkezinde sizin olduğunuz bir senaryo anlatayım:

Profesyonel bir tercih olarak ajanslar

Bir tasarıma ihtiyacınız var, mesela bir web sitesi tasarımı lazım, bütçeniz belli, Google’da arama kutusuna “izmir web sitesi tasarımı” diye yazıp çıkan sonuçlara göz atıyorsunuz. İlk çıkan sonuçlar genellikle hazır çözümler sunan, görece ekonomik hizmet sağlayıcılara ait, bir şekilde üst sıralara çıkmakta başarılılar. Özel bir çözüm istediğinizin farkındasınız, o yüzden sonraki sayfalara bakmaya devam ediyorsunuz. Yavaş yavaş yaratıcı ajanslar çıkmaya başladı. Çoğunun web siteleri de özenle hazırlanmış. Bu noktada daha arka sayfalara bakmadan kararınızı veriyorsunuz, “Bu ajanslardan biriyle çalışacağım!”.

Ön görüşmelerin ardından seçiminizi yapıyorsunuz, 10-15 kişilik bir ekip sizi karşılıyor, toplantı odasına giriyorsunuz, çeşitli departmanları temsilen toplam 4-5 kişi var masada sizden başka. Bütçenizin biraz üstünde fiyat çıkıyor fakat sonuçta profesyonel bir ekiple çalışıyorsunuz. Buradaki “sonuçta” önemli bir kelime, çünkü Türkiye’de web sitesi tasarımı ve grafik tasarım bilindiği üzere, ufak yaştaki bir tanıdığa yaptırılarak ucuza getirilebilen hizmetler sınıfına giriyor. Bu ufak yaştaki tanıdık piyasayı düşürmekle kalmıyor, tek başına çalışan herkesi amatörlük yaftasıyla karşı karşıya bırakıyor. O kadar bütçe ayırdıktan sonra siz amatör biriyle çalışmak ister miydiniz? “Hayır” dediğinizi duyar gibiyim.

Tasarım ekibine vizyonunuzu anlatıyorsunuz ve ajans sizin için çalışmaya başlıyor. Harika bir web sitesi örneği tasarlıyorlar, vizyonunuza layık orijinallikte. Sonra yazılım ekibi geliyor, “Bu tasarımın mobil uyumluluğu çok zor, hem siteyi yavaşlatır” gibi bir itirazda bulunuyor. Mecbur birtakım revizyonlar yapılacak. Bu sırada tasarımlarda Lorem Ipsum kullanılmaması için ekibe katılan metin yazarları eski tasarım için çoktan örnek metin içeriklerini hazırlamışlardı. Yeni tasarıma metinler sığmıyor, kısaltılması gerekiyor. Sonra siz bir butonun yerinden rahatsız olup “Şu butonu 5 piksel sağa alalım” diyorsunuz, bunu proje yöneticisi, tasarımcı ve yazılımcı kendi aralarında e-posta ile tartışırken 3 gün geçiyor. Projenin uzadığını, karşılıklı sinirlerinizin gerildiğini hissediyorsunuz.

Eğer bu “departmanlar arası pinpon” senaryosu size tanıdık geliyorsa, yalnız değilsiniz. Bu, ekiplerden oluşan geleneksel ajans modelinin kaçınılmaz bir sonucudur. Sorumluluk dağılır, iletişim kopar ve sizin vizyonunuz bu gürültünün içinde kaybolur. Tüm ajanslar böyle değildir, haklarını yememek lazım, ancak çok iyi yöneticilere sahip olursa mekanizma düzgün işleyebilir. Aksi takdirde işiniz görülse bile verimli bir süreç geçirmiş olmazsınız.

Ya göz ardı ettiğiniz o tek başına çalışan kişilere başvurmuş olsaydınız? Ve o kişi ihtiyacınız olan her tasarım aşamasına hakim olacak bir yetenek setine sahip olsaydı? Web sitesi örneğini ele alalım: hem görsel estetiği hem de kullanıcı deneyimini gözeterek tasarım yapan, kodu verimli bir şekilde yazan ve yazılımı entegre eden, en uygun şekilde siteyi yayınlayan aynı kişi olsaydı… Bir düşünün, süreçle ilgili bir sorunuz ya da probleminiz var diyelim. Araştırılması gereken bir konu değilse cevap ya da çözüm anında hazır. Hem zaman kaybetmiyorsunuz, hem de cevap ya da çözümün nereden geleceğini tahmin etmek zorunda kalmıyorsunuz. Ben buna Tek Kaynak Modeli (TKM) adını verdim.

TKM’nin yapılmışı var

TKM’yi anlatmak için aslında çok iyi bir benzetme kurmak mümkün, o yüzden yaklaşımın avantajlarına girmeden önce neye benzediğinden bahsedeyim. Ortalama bir ajansın çok kişili çalışma şekline karşın, Solve Yaratıcı Çözümler’deki tek kişilik iş akışı arasındaki fark, eğer teknolojiye aşinaysanız, geleneksel bilgisayar mimarisi ile son yıllarda popülerleşen System on a Chip (SoC) yapısı arasındaki farka çok benziyor. Bu benzerliği anlamak için yakın zamanda gerçekleşen bir teknoloji devrimini hatırlayalım.

Kasım 2020’de Apple içerisinde kendi ürettiği işlemciyi içeren MacBook Air ürününü tanıttığında bilgisayar dünyasında devrim denebilecek bir yeniliğe imza atmış oldu. Daha önce işlemci (CPU), bellek (RAM), grafik (GPU) gibi her bir bileşeni ayrı ayrı farklı firmalardan temin eden ve bunları geleneksel bilgisayar mimarisiyle birleştiren Apple, kendi tasarladığı M1 çipiyle beraber bütün bu bileşenleri ve daha fazlasını yeni bir mimaride birbirine doğrudan bağlayarak tek bir SoC paketinin içine sığdırmayı başardı.

Eski sistemde CPU ile GPU’nun eriştiği RAM havuzları birbirinden ayrıyken, M1’in içerisindeki RAM’e aynı anda hem CPU hem de GPU ortak bir şekilde erişebiliyordu. Aradaki iletişimi sağlayacak veri yollarına ve onların bant genişliği kısıtlamalarına gerek kalmadı çünkü çipin içindeki bütün birimler birbirine doğrudan bağlı olduğu için iletişim müthiş hızlı ve verimli bir hale geldi. Verim demişken, bütün bu muhteşem gelişmeler eski sisteme göre oldukça az miktarda güç harcayarak elde ediliyordu. Bu da çok daha az ısınma demekti ki, MacBook Air’in soğutma için kullandığı tek fanı iptal edilmiş, yeni cihaz fansız olarak duyurulmuştu. Özetle, Intel işlemcili son çıkan giriş seviyesi MacBook Air ile M1 çipiyle gelen MacBook Air’in dış görünüşü birebir aynı olsa da performans ve verimlilik açısından kat be kat fark bulunuyor.

Benim Solve Yaratıcı Çözümler dahilindeki çalışma düzenim tam olarak SoC mimarisinin mantığıyla eşleşiyor. Yine web sitesi tasarımı örneğinden gidelim. Kendi içimde bir birim tasarımı yapıyor, ortak bellek havuzuna bir şeyler atıyor, bir yandan kod yazma birimi sürece müdahil, ortaya çıkmakta olan tasarımın düzgün bir şekilde kodlanıp kodlanamayacağını kontrol ediyor, diğer birime anlık geri bildirim sağlıyor. Metin yazarı birimi ise tasarım için gereken yer tutucu metinleri anlık bir şekilde üretip tasarımın üzerinde denemeler yapıyor. Bunların hepsi benim bünyemde meydana geliyor. Bir birimin diğer birimle anlaşması anlık, çünkü ortak bellek havuzunu kullanıyorlar.

Bu birimlerin her biri için birer kişi olsaydı, kendi içlerinde bu süreçleri başarıyla gerçekleştirseler bile aradaki iletişim ciddi zaman alırdı. Bir diğerinin aklından geçeni okuyamamak, geri bildirimlerin paylaşımı ve sonucunda ekibin kendi içindeki revizyonlarla vakit kaybetmek, bütün süreci tek bir kaynaktan yönetmeye kıyasla ne kadar verimsiz görünüyor değil mi? Verim demişken (evet, yeniden), devasa olmayan bir projenin bütçesiyle bir ekibi beslemek pek mümkün değil ancak aynı bütçeyle, hatta biraz daha azıyla bütün süreci elinden geçiren tek kaynağı beslemek çok daha mümkün. Üstelik nasıl ki SoC’ler kolay kolay ısınmıyorsa, tek kaynak da kolay kolay burn-out olmayacaktır.

Tek Kaynak Modeli’nin 4 somut avantajı

Giriş bölümünde yazdığım senaryo bir “ajans kaosu” tasvir ediyordu. Başarılı yönetilen az sayıdaki ajansları bir kenara koyalım, ortalama bir ajansta müşteri olarak karşılaşmanızın pek mümkün olduğu bir senaryo… Çözümü oldukça geniş yetenek ve uzmanlık yelpazesine sahip tek kişiyle çalışmakta bulduk ve mekanizmasının nasıl çalıştığını anladık. Peki bu mekanizma size nasıl avantajlar sağlayacak? Yazının bu noktasında az çok tahmin etmeye başlamışsınızdır fakat ben görebildiğim 4 tane somut avantajı aşağıda açıklamak istiyorum:

  1. Sıfır darboğaz: Diğer bir deyişle benzersiz hız ve proje akışı… Giriş bölümündeki o kaotik ajans senaryosunu hatırlayın: “Şu butonu 5 piksel sağa alalım” gibi basit bir isteğiniz, proje yöneticisi, tasarımcı ve yazılımcı arasında geçen üç günlük bir e-posta trafiğine dönüşmüştü. Bunun nedeni, geleneksel modelin birimlerinin birbirine sözlü ya da yazılı iletişim kanallarıyla bağlı olmasıdır. Yani geleneksel bilgisayar mimarisini düşünecek olursak, birbirinden bağımsız her bir birim birbirine belli bir bant genişliği olan veri yollarıyla bağlı. Bu yolların belli bir mesafesi ve kapasitesi var, bu sebeple iletişim bir miktar vakit alıyor, zaman zaman darboğazlar yaratıyor. Örneğin tasarımcı ile ön yüzü kodlayan yazılımcı arasındaki tartışma uzadıkça proje yöneticisi bir sonraki adımı öngöremeyebilir çünkü veriyolunun bant genişliği o tartışma ile doludur. TKM’de bütün birimler ortak bir bellek havuzuna doğrudan bağlıdır, ön yüzü kodlayan birim zaten tasarımcının aklından geçenleri daha o anda süzgecinden geçirir, yani bir birimin diğerine problemi izah etmesine gerek yoktur. Aradaki iletişimin yine bir bant genişliği olsa da mesafe çok büyük ölçüde kısaldığı için kararlar hızlı alınır. Böylece birimler arası darboğazdan kaynaklı proje gecikmeleri yaşanmaz. Özetle;
    • “Mümkün mü?” toplantıları olmaz. Tasarımı yaparken aynı anda o tasarımın teknik olarak mümkün olup olmadığını zaten biliyorumdur. “Tasarımcı harika çizdi ama yazılımcı ‘bu olmaz’ dedi” krizini asla yaşamazsınız.
    • Revizyonlar anlıktır. Basit değişiklikler için günlerce beklemezsiniz. Çoğu revizyon, biz konuşurken veya aynı gün içinde hayata geçer.
    • Proje takvimi sadece “işe” odaklanır. Proje takviminiz, departmanların birbirini bekleme süreleriyle değil, sadece net olarak yapılması gereken “işin kendisiyle” dolar.
  2. Tek muhatap: Diğer bir deyişle net sorumluluk ve iletişim konforu… Giriş bölümünde yazdığım senaryoda bir toplantı sahnesi vardı, proje yöneticisinin yanında birimleri temsilen birer kişi daha… Karşınızda farklı şapkalar giyen 4-5 kişi düşünün. Normal bir ajans sürecinde bu kişilerle muhtemelen bir daha muhatap olmayacaksınız, iletişim genellikle proje yöneticisi üzerinden yürüyecek. Yani günün sonunda doğrudan muhatabınız yine tek. Ancak diğer birimlerin sizinle halen daha “dolaylı” muhatap olduğunu inkar edemeyiz. Ufak bir “kulaktan kulağa” oynuyor gibisiniz, siz proje yöneticisine bir isteğinizi söylüyorsunuz, o tasarımcıya anlatıyor, eğer ekip büyükse o da altındaki tasarımcılara bunu iletiyor. Kim bilir ilk başta söylediğiniz şey, bu aşamaların ardından neye dönüşüyor… Ayrıca işin sorumluluğunun her zaman bir başkasında, muhtemelen hiyerarşik olarak alttaki birimde olduğunu unutmayalım. Bir türlü gerçek sorumlu ile yüzleşemezsiniz. Öte yandan TKM’de “gerçek” tek muhatap vardır. Söyleyeceğinizi söylersiniz, tek kaynak mesajı alır ve başka kimseye iletmez. Daha mesajı aldığı anda çözümler üretmeye başlar. Ajanstaki muhatabınız proje yöneticisi bir ileticidir, tek kaynak ise üreticinin ta kendisidir. Bu yüzden herhangi bir fikrinizin geri dönüşüyle ilgili bir gecikme yaşamazsınız, fikriniz kulaktan kulağa bozulmaz ve sorumluluğun kimde olduğundan emin olursunuz.
  3. Mükemmel tutarlılık: Diğer bir deyişle tasarım, kod ve metin arasında sıfır uyumsuzluk… Ajansa anlattığınız vizyonunuza yönelik oldukça iyi ve çok beğendiğiniz bir tasarım örneği karşınıza gelmişti ya, projenin sonunda aynı tasarımı göremeyebilirsiniz. Çünkü tasarımcı o fevkalade tasarımı, teknik kısıtlamaları ve performansı göz ardı ederek, yaratıcılığını gerçek hayatın sınırlamaları olmadan kurgulamış ve örneğini önünüze sunmuştu. Ancak bu tasarım yazılımcının elinden geçtiğinde doğal olarak kısıtlandı, kırpıldı ve başka bir şeye dönüştürüldü. Bunun önüne geçmek için tasarımcı ve yazılımcı beraber çalışabilir, toplantılar yapabilir, ancak ikisi birbirinden bağımsız birer birim olduğu için sonuç olarak uzun saatler ve emek harcanmış olur. TKM’de böyle değildir, çünkü tasarımcı birim uçuk bir şey tasarladığında bunun teknik imkanları anında sorgulanır, optimize edilir ve müşterinin önüne uçuk bir fikirden ziyade gerçeklenebilir bir fikir sunulur. Bunlar normal tasarım sürecinin içinde anlık olarak gerçekleşir, saatler süren toplantılara ve yazık edilecek enerjilere yer yoktur. Tasarımdaki tutarlılık, yazılımda da mükemmel bir şekilde uygulanır. Öte yandan sitede müşteriden gelmeyen her bir yaratıcı metin de tasarımdaki üslubu benimser. Sonuç olarak projeniz, farklı parçaların bir araya zorla eklendiği bir “yamalı bohça” değil, başından sonuna kadar tek bir tutarlı vizyonla üretilmiş “bütünleşik” bir ürün olur.
  4. Sürdürülebilir verimlilik: Diğer bir deyişle projenin tamamlanabilirliği ve bütçesinin doğru maliyetlere yönlendirilmesi… Geleneksel ajans modelinde iş yapmak oldukça maliyetli bir süreçtir. Ofis kirası, çalışanların maaşları, yenileme zamanı geldiyse sayısız ekipman masrafı, işin ilerlemesi için yapılan ancak işin icra edilmediği o uzun süreli toplantıların görünmez maliyeti… Bütün bunlar aynı anda birden çok müşteriden proje alınmasını ve her bir projenin belli bir bütçeye sahip olmasını gerektirir. Tersinden düşünelim, sizin bütçenizin içinde projeye harcanan emeğin yanı sıra yukarıda saydığım her şeyden bir parça bulunur. TKM’de bütün bu parçalar düşülerek, maliyet hesabında harcanan emeğe ve ortaya konan fikrin değerine odaklanılır. Bu pratikte daha “ucuz” bir hizmet olarak görülse de, aslında tam olarak daha “verimli” bir hizmet olduğu anlamına gelir. Ben mesela Solve Yaratıcı Çözümler olarak evimin bir odasını tahsis ettiğim bir ofiste çalışıyorum ve bir kira giderim yok. Neden müşteriye olmayan bir masrafı yansıtayım? Anlaşacağım fiyatı tamamen emek ve değer üzerinden belirleyeceğim. Ve tek kaynak olarak bu fiyat sadece beni besleyecek, kişi başına bölünmeyecek. Bu sebeple belki bir ayda sadece bir proje alarak ve bu sayede odağımın yüzde yüzünü bir müşteriye ayırarak hayatımı idame ettirebileceğim. Bu denge sağlandığı sürece, yani proje için gereken emek ve fikir doğru değer bulduğu sürece benim burn-out olmam, yani tükenmişlik hissetmem mümkün değil. Bu da yazının başında bahsettiğim ufak yaşlardaki tanıdığın aksine müşteriyi asla yarı yolda bırakmamam anlamına geliyor. Hatırlayın, TKM’yi benzettiğim SoC yapısında çip kolay kolay ısınmıyordu ve enerji ihtiyacı geleneksel mimariye göre oldukça düşüktü. Benim benimsediğim çalışma modeli olan TKM’de de o tek kaynak kolay kolay burn-out olmaz ve ajanslara kıyasla daha verimli bir bütçeyle çalışabilir.

Sonuç

Sizin bir okur olarak müşteri adayı olup olmadığınızı şu an için bilemiyorum. Gelin bir rol yapma oyunu oynayalım. TKM ile ilgili bütün bunları okuduktan sonra bir web sitesi projesine ihtiyacınız olduğunda halen daha bir ajansa mı başvurmak isterdiniz, yoksa Solve Yaratıcı Çözümler’in kapısını mı çalardınız? Bu yazının birini diğerinin önüne koymak, tercihlerinizi manipüle etmek gibi bir derdi yok. Halen daha ajansı tercih etmeniz gayet mümkün, çünkü dediğim gibi iyi yönetilen ajanslar da var. Ancak bu ajanslar için gereken bütçeler de ona göre oluyor, Solve Yaratıcı Çözümler’i geçtim, ortalama bir ajansın gerektireceği proje bütçesini bile katlayabiliyor. Bütçenizin ucu bucağı yoksa tamam, ancak belli bir miktarı geçmemesi gerekiyorsa bence TKM’nin verimliliğini göz önüne almanın zamanı geliyor. Çünkü bütçenizi ortalama bir ajanstan bir miktar daha aşağıya çekmenizin avantajı bir kenarda dursun, süreci çok daha verimli geçireceksiniz. Hatırlayın, birimler arası iletişimin oluşturacağı darboğazlar projenizi geciktirmeyecek, bir soru ya da önerinizin cevabını anında alabileceksiniz. Ortaya çıkan ürün her şeyiyle tutarlı olacak. Kaynaklarınız ajansın kirasına, sizin projenizde görevlendirilmeyen çalışanların maaşına, toplantılarda kaybedilen ve ilgili atasözünde “nakit” olduğu iddia edilen vakte harcanmayacak. Onun yerine doğrudan ortaya konan emek ve fikrin değerine harcanacak ve üretimdeki tek kaynağı besleyecek, bölünmeyecek. Bölünmediği için tek kaynağın bir SoC çipi gibi ısınmamasını, burn-out yaşamayıp projeyi yarıda bırakmamasını sağlayacak.

Ben bu yazıyı karşımda bir müşteri adayı olduğunu varsayarak yazmadım. Fakat uzun vadede sizin bir müşteri adayı olmanız gayet mümkün. Eğer öyleyse ve yazıyı buraya kadar okuduysanız çok teşekkür ederim. Sizi ortalama bir ajansın kaosundan, Solve Yaratıcı Çözümler’in Tek Kaynak Modeli’ni merkezine koyduğu hızlı ve verimli çalışma ortamına davet ediyorum. Bu sitede her sayfanın sonunda bulunduğum çağrıda da dediğim gibi, ihtiyaçlarınızı belirleyelim! Markanızla ilgili ihtiyaçlarınızı konuşmak üzere ücretsiz bir toplantı yapalım ve nelerin gerekli olduğunu belirleyelim. Siz de buna “Olur!” derseniz, iletişim sayfasında görüşelim…

Yorum yazın:

İhtiyaçlarınızı belirleyelim

Markanızla ilgili ihtiyaçlarınızı konuşmak üzere ücretsiz bir toplantı yapalım ve nelerin gerekli olduğunu belirleyelim.

Görüşelim